Kan Naklinin Tarihçesi ve Kan Nakli ile Bulaşabilecek Hastalıklar
- Elif Kaplan
- 8 Ara 2024
- 3 dakikada okunur

Görsel 1: Kan nakli yapılan bir hasta
Kan, vücut fonksiyonlarının yerine getirilmesi, hücrenin yaşaması için şarttır. Tek kelimeyle hayat için gerekli olan bir madde, bir dokudur. Tarih boyunca insanların birbirleriyle mücadele ettikleri savaş gibi durumlarda veya kazalar sonucunda ortaya çıkan kanamalardan dolayı kısa sürede hayatın sona erdiği görülmüştür (Ayral 1962: 60). Dolayısıyla insanoğlu kan nakline ihtiyaç duymuş, başarılı olabilmek için çeşitli çalışmalar sürdürmüştür. Bu çalışmalar esnasında kan grupları ve kanla bulaşabilecek hastalıklar ortaya çıkmıştır. Örneğin, 1492’de Papa VIII. İnnocentius’un hastalığının ağırlaşması sonucunda, on yaşlarındaki sağlıklı üç çocuğun kollarından bol miktarda kan alınarak Papa’ya içirilmiştir. Bu nakil sonucunda kan veren üç çocuk da ölmüş, Papa da iyileşmemiş ve bir süre sonra ölmüştür (Tez 2010: 253). Bu ilk ve en amatör şekillerde yapılan kan nakil uygulamalarından sonra, savaşlardaki ihtiyaç durumlarının bariz şekilde öncülük etmesiyle kan nakli çalışmaları hızlanmıştır. Dünya savaşlarında bu uygulamalar kullanılamasa da çeşitli çalışmalara öncülük ederek süreci hızlandırmıştır.
Türkiye’deki kan nakil çalışmaları 1921 yılında Cerrahpaşa’da, Ord. Prof. Dr. Burhanettin Toker tarafından başlatılmıştır. Toker, Türkiye’de kan naklini ilk defa sistemli bir şekilde uygulamıştır. (Göksoy 2005: 102-111). İstanbul’da Cerrahpaşa’da yapılan kan nakillerinin sonrasında, Ankara’da 1923’te Ankara Numune Hastanesinde Operatör Doktor Ömer Vasfi Aybar kan nakli gerçekleştirmiştir (Şehsuvaroğlu 1953: 2). 1920’li yıllarda Türkiye’deki kan nakli çalışmalarını incelediğimizde bunların daha çok kişisel çabalar olduğunu söyleyebiliriz (Baş 2019). Türkiye’de İkinci Dünya Savaşı zamanlarında kan nakli yaygınlaşmaya başlamıştır. 1943’te İzmir Memleket Hastanesinin cerrahi servisinde kan nakli ve plazma nakli gerçekleştirilmiştir (Atakam & Derman 1945: 6-10). 1946’da Haydarpaşa Numune Hastanesi ve Cerrahpaşa Hastanesi, 1947 yılında Haseki Hastanesi konserve kan nakli çalışmalarına başlamıştır (Şehsuvaroğlu 1953: 2).
Buraya kadar olan kısım kan naklinin tarihçesi, dünyada ve Türkiye’de uygulanma durumuyla ilgiliydi. Benim esas merak ettiğim ve araştırdığım konu, kan nakli ile bulaşan hastalıklar. Yakın zamanda benim için kıymetli birinin başına gelen olay dolayısıyla bu konuyu araştırmaya karar verdim. Kendisi bir ameliyat sırasında aldığı kan takviyesi sonrasındaki süreçte tesadüfen yaptırdığı bir kan testi sonucunda Hepatit B virüsü kaptığını öğrendi. Hastalık hakkında yaptığım araştırmalar sonunda kendimi burada buldum.

Görsel 2: Hepatit C virüsü
Kan naklinin güvenli bir şekilde yapılması, nakil sonrası ortaya çıkabilecek enfeksiyonların engellenebilmesine bağlıdır. Bu sebeple aktarılacak kanın tarama testlerinden geçirilerek enfeksiyöz olmadığı kesinlikle tespit edilmelidir (Deveci, Tekin ve ark.: 2011). Kan nakliyle bulaşan enfeksiyöz etkenler, kan dolaşımında uzun süre kalabilme, taşıyıcı veya latent enfeksiyon konumuna geçebilme, kuluçka sürelerinin uzunluğu, asemptomatik hastalığa sebep olma ve depolanmış kanda uzun süre dayanıklılıklarını koruyabilme gibi ortak fonksiyonlara sahiptirler (Mıstık: 2006). Kan yolu ile bulaşan enfeksiyon hastalıklarının başını viral hepatitler çekmektedir. Dünyada 400 milyon civarı hepatit B virüsü (HBV) taşıyıcısının bulunduğu ve her yıl 50 milyon kişinin eklendiği bilinmektedir. Ülkemiz %2-7 HBsAg taşıyıcılık oranı ile orta endemisite bölgesinde bulunmaktadır. Tüm dünyada anti-HCV seropozitiflik oranları çeşitli kaynaklara göre farklılık göstermekle birlikte %0.2-6 arasında, Türkiye’de ise %0.3-1.8 olarak bildirilmektedir. Hepatit C virüsün (HCV) yeni yeni tanımlanmadığı yıllarda posttransfüzyon hepatit oranının %10’a yaklaştığı bilinmektedir (Altındiş, Aslan: 2011).
Elif Kaplan
KAYNAKÇA
AYRAL, M. Naci (1962). Genel Şirürji. Ankara: Ayyıldız Matbaası.
TEZ, Zeki (2010). Tıbbın Gizemli Tarihi. İstanbul: Hayy Kitap.
GÖKSOY, Ertuğrul (2005). “Ord. Prof. Dr. A. Burhaneddin Toker: Türk Cerrahisine Katkıları”. Turkish Journal of Surgery. Volume 21. Issue 2: page 102- 111.
ATAKAM, Asil M. – DERMAN, Ruhi (1945). Kan Nakli ve Memleketimizde İlk Defa Kuru Plazma Nakli Hakkında. İstanbul: Kader Basımevi.
ŞEHSUVAROĞLU, Bedi N. (1953). “Kan Bankaları”. Milliyet Gazetesi (28.08.1953).
Baş, R. (2019). Türkiye’de Kan Nakli (Transfüzyon) Tarihçesi (1920-1960). 2. ERASMUS Uluslararası Akademik Araştırmalar Sempozyumu, 163.
Deveci, Ö., Tekin, A., Günbay, S. S., Kılıç, D., Kaygusuz, S., Ağalar, C., & Özer, T. T. (2011). Kan bağışçılarında HBsAg, anti-HCV, anti-HIV ve VDRL testi sonuçlarının değerlendirilmesi. J Clin Exp Invest www. clinexpinvest. org Vol, 2(4).
Mıstık R. Türkiye’de viral hepatit epidemiyolojisi yayınların irdelenmesi. Tabak F, Balık İ, Tekeli E (eds). Viral Hepatitle Savaşım Derneği, İstanbul 2006:10:51.
Altındiş M, Aslan S, Kalaycı R. Kan vericilerinde HB-sAg, anti-HCV, anti-HIV ve Sifiliz seroprevalansı. Sakarya Med J 2011;1(1):22-6.
Comments